HIKAYELER

Sevgİ Bu....
Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz
değneği ve el yordamı ile otobüse binmişti.
şofÖr : -Soldan üçüncü sıra boş hanımefendi, dedi.
Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi oldukça
yakışıklı bir deniz subayı idi. Bundan bir kaç ay Önce
yanlış bir teşhissonucu gerçekleştirilen ameliyatla gÖzlerini kaybetmişti genç kadın ve asla gÖremeyecekti. Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği
Öğrenince yıkılmış ve kendi kendine
bir sÖz vermişti. Asla karısını yalnız bırakmayacak, ona sonuna kadar
destek olacak, kendi ayakları üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu. Kadın her geçen gün kendini daha kÖtü hissediyor,çok
sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu. Eşinin bu içine kapanık,karamsar hali kocayı çok üzüyordu. Bir an Önce bir şeyler yapması gerekiyordu, karısı günden güne kendi içine kapanık dünyasında kayboluyordu. Bütün gün düşündü koca, nasıl yardım edebilirim
güzeller güzeli eşime diye. Birden aklına eşinin eski işi geldi. Geri
dÖnmesini isteyecekti. Amabunu ona nasıl sÖyleyecekti, çünkü artık çok
kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak akşam karısına konuyu açtı. Karısı dehşetle gÖzlerini açtı: - Ben bunu nasıl yaparım ben kÖrüm,
diye bağırdı. Kocası ona destek olacağını, her sabah kendisinin işe
bırakacağını ve akşamları da iş çıkışında alacağını ve ona çok güvendiğini
sÖyledi. çünkü eşini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu.
Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü eşini çok seviyordu ve onu
kırmak istemiyordu.Her sabah eşini işine bırakıyor ve akşamları da alıyordu fedakar koca. Günler bÖyle ilerledi, karısı eskisinden
biraz daha iyiydi. Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine sÖz vermişti sonuna kadar gidecekti. Aksam karısına:Artık işe kendin gidip gelmelisin, dedi. Kadın şaşırmıştı. Bunu asla yapamayacağını
sÖyledi. Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı. Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu. Sabahları kadın artık otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu . Günler günleri kovaladı, hiç bir problem yoktu.
Yine bir gün otobüse binerken, şofÖr : Sizi kıskanıyorum, hanımefendi dedi. Kadın kendisine sÖylenip sÖylenmediğini
anlayamadan, neden diye sordu.
ŞofÖr: - çünkü her sabah sizin arkanızdan bir
deniz subayı genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor, otobüsten indikten sonra yeşil ışıkta yolun
karşısına geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanızdan Öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor , dedi.

HERKESİN BU KADAR SEVMESİ VE SEVİLMESİ,
HEPSİNDEN DE ÖNEMLİSİ BÖYLE BİR SEVGİYİ HAK EDECEK İNSANI
BULMASI DİLEĞİYLE...



Dünyada iki gül olsun, biri kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun”.

“Bir sÖylenceye gÖre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra biribirine Ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gÖnül verip sevmişler biribirilerini. Aşkları, gÖkle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun-aşkı gibi temizmişÂ…

Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına gÖre almış hisesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp gitmiş, Ve yÖre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği sÖylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gÖzleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymışÂ…

Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamışÂ…

Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, biribirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terkedip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar.

Zehranın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kÖkler yiyerek ve geceleri çobanın kÖyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşlerÂ…

Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın Önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar.br>
Zehra kızın saçları gece, gÖzleri yıldız, bakışları gÖkkuşağını andırırmış. Baktıkça rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içiniÂ… Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermişÂ… Kuşların inceden soluyuşu, ağacların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyiÂ… Renk renk, desen desen çicekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gÖnül coğrafyasının ve iki yurek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günlerÂ…

Genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklaraÂ… Dağ, taş dillenirmiş sesindeÂ… Sevdiğinin gÖzleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe cangülleri saçılırmış dağa, taşaÂ…

Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Herşeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gÖzlerine türküler sÖyleyen Ali tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar.

Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır.

İkisi yan yana gÖmülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak biribirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere....

Yelpınarın suyu gÖvdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarındanÂ… Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dÖnüp sırtını munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara bu iki çiçeğin, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmışÂ… Tarifsiz bir acı çÖkmüş her yanaÂ…

İşte o gün bu gündür her bahar biribirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleriÂ… Halk arasında mağaranın Önünde gÖmülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında Ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde gÖründüğüne dair rivayet edilir.

Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dÖnüşerek yaşadıklarına inanan yÖrenin gençleri. Bu sÖylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederlerÂ…

Rüzgarın sesi bu yÖrelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide.

Leonardo da Vinci "Son Aksam Yemeği" isimli resmini yapmayı düşündüğünde
büyük bir güçlükle karşılaştı...

İyi'yi İsa'nın bedeninde, KÖtü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam
yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek
zorundaydı... Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak
kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği
konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark
etti. Onu poz vermesi için atÖlyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz
çizdi. Aradan 3 yıl geçti. "Son Akşam Yemeği" neredeyse tamamlanmıştı, ancak
Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı....
Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an Önce bitirmesi için
ressamı sıkıştırmaya başladı. Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden
Önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan
kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı. Leonardo
yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını sÖyledi çünkü
artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı
ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın
yüzünde gÖrülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu...
Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş
olan berduş gÖzlerini açtı ve bu harika duvar resmini gÖrdü. Şaşkınlık ve
hüzün dolu bir sesle şÖyle dedi:

"Ben bu resmi daha Önce gÖrdüm..."

"Ne zaman?" diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı.

"üç yıl Önce" dedi adam.. "Elimde avucumda olanı kaybetmeden Önce. O
sıralarda bir koroda şarkı sÖylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam
beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti..."



İyi ve KÖtü'nün yüzü aynıdır... Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına
bağlıdır..

BİR GENCiN GÖRDüĞü GARiPLiKLER

Vaktiyle bulunduğu küçük yerde geçim sıkıntısı çeken dürüst ve temiz yaratılışlı genç bir adam bir gün memleketine çok uzakta bulunan bir şehir merkezine giderek iş bulup çalışmaya, kendine yeni bir hayat düzeni kurmaya karar verdi. Bu niyetle vakit kaybetmeden hazırlanıp yola koyuldu. Genç adam, bu yolculuğu sırasında izahı kendisi için imkansız birtakım olaylarla karşılaştı:
Bazı kimseler bu tarlaya buğday ekiyorlar, hasat ediyorlar, sonra da bunları ateşe verip yakıyorlar. İkinci olarak bir adam gÖrdü. Büyük bir taşı kaldırmaya çalışıyor, kaldıramıyor; ama bu taşa bir tane daha ekleyince kaldırabiliyor, bir üçüncüyü ekleyince de daha da rahat kaldırabiliyor.3Â’üncüsü de şu idi: Bir adam koyuna binmiş, onun üzerine birkaç kişi daha binmiş koşturuyorlar, arkalarından birileri de onlara yetişmek için çabalıyor; ama yetişemiyordu.
Adam bunlarla kafası karışmış bir halde uzun yolculuğun nasıl geçtiğini anlamadan şehrin kapısına geldi. Burada nurani bir ihtiyar kendisini durdurup nereden geldiğini, niçin geldiğini, yolculuğunun nasıl geçtiğini sordu. Adam her şeyi anlattı ve yolda karşılaştığı alışılmamış hadiseleri de serüvenine eklemeyi unutmadı. Bunun üzerine ihtiyar, bu genç adama rastladığı olayları bir bir açıkladı:
“Senin yolda ilk rastladığın buğday ekip hemen hasat eden ve sonra ateşe verip yakan insanlar, iyilik edip de onu sağda solda konuşarak değerini sıfıra indiren insanları simgeler.
“Taş kaldırmaya çalışan kimse de şunu anlatır: İnsana ilk işlediği günah ağır gelir, onun altında ezilir. Ama tÖvbe etmeden başka günahlar işlemeye devam ederse günahlar ona hafif gelmeye başlar.
“Koyun ve ona binenlere gelince... Koyun cennet hayvanıdır, sırtındakileri cennete taşımaktadır. Koyuna ilk defa binenler alimlerdir, ondan sonra binenler her sınıftan müminlerdir. Bunlara yetişmek için koşanlar ise inanmayanlardır.Â

BEBEK


Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında
büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gÖzleri,
kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla
bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar
gÖrdüğü en cana yakın kız çocuğuydu.
Onun ipek yanaklarını doya doya Öpmek ve
cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde :
"Dokunma bana ..." diye bir ses duydu.
"Beni okşamaya hakkın yok senin..."
Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı.
Bebekle kendisinden başka içerde kimse yoktu.
Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe dÖndü.
Aman Allahım!.. Yeni doğmuş gibi gÖrünmesine rağmen
konuşan oydu. "Bana yaklaşmanı istemiyorum"
diye devam etti. "Hemen uzaklaş benden..."
Kadın, biraz olsun kendini toplayarak :
"çocuklarımız hep erkek oluyor" dedi.
"Onlar da güzel ama kız çocukları başka.
Bu yüzden seni Öpmek istedim."
"Beni Öpemezsin" diye ağlamaya başladı bebek.
"Benim de seni Öpemeyeceğim gibi..."
"Neden ?" diye sordu kadın."Neden Öpemezsin ki ?"
Bebek, hıçkırıklara boğulurken :
"Bunun sebebini bilmen gerekir" dedi.
"Düşünürsen mutlaka bulacaksın..." Kadın, neler olup
bittiğini hatırlamak üzereyken kendine geldi.
Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor
ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu.
Aile dostları olan tanınmış doktor,
odayı dolduran çiçeklerden bir tanesini
vazodan çıkartıp kadına uzatırken :
"Geçmiş olsun hanımefendi" dedi.
"Başarılı bir kürtajdı doğrusu.
Ha..! Sahi, "kız"mış aldırdığınız bebek."

BABAMIN MESLEĞİNDEN DOLAYI YENİ BİR ŞEHİRE TAŞINMIŞTIK .LİSE SON SINIFDAYDIM .BABAM OKULA KAYDIMI YAPTIRDI.DERS BAŞLADIĞI İçİN MüDüR YRD.BİRLİKTE SINIFA GİRDİK TüM GÖZLER üSTüMDEYDİ Bİ AN TEDİRGİN OLDUM.ÖĞRETMEN ARKA TARAFTA BİR SIRA GÖSTERDİ VE OTURDUM KAFAMI KALDIRMIYORDUM BİLE TüM GüN KİMSEYLE KONUŞMADIM HATTA YANIMDA KİMİN OTURDUĞUNU BİLE BİLMİYORDUM. NİHAYET EVE GİTME ZAMANI GELMİŞTİ . BULUNDUĞUMUZ YER DE SOBAYLA ISINMAK ZORUNDAYDIK BABAM KÖMüR ALMIŞ TI VE BİZ TAŞIYACAKTIK O SIRADA KOMŞUMUZ GELDİ HOŞGELDİNİZ KOLAY GELSİN DEDİ.BABAMLA KONUŞMAYA BAŞLADILAR BU BÖYLE üç KİŞİYLE BİTMEZ BİZİM çOCUKTA YARDIM ETSİN DEDİ.OĞLUNA çAĞIRDI VE TAŞIMAYA BAŞLADIK NİHAYET BİTMİŞTİ ELİM YüZüM BATMIŞTI O SIRADA ARTIK TANIŞALIM MI DEDİ BİR ARA DURAKLADIM BEN MELİH KOMŞUNUZ AYNI ZAMANDA SIRA ARKADAŞIN DEYİNCE çOK UTANDIM BüTüN GüN YANINDA OTURMUŞ VE SURATINA BİLE BAKMAMIŞTIM.ONUN DA YüZü KÖMüR İçİNDEYDİ AMA YEŞİL GÖZLERİ NE OLURSA OLSUN BEN BURDAYIM DİYORDU.MELİHLE BÖYLECE TANIŞMIŞTIK ARTIK OKULA BERABER GİDİP GELİYORDUK.TüM ZAMANIMIZ BERABER GEçİRİYORDU BENİM İçİN ONSUZ BİR DK BİLE AZAP GİBİYDİ YA ONUN İçİN SADECE NORMAL ARKADAŞTIK BİZ. ONA DUYGULARIMI SÖYLERSEM BU ARKADAŞLIĞIMIZ DA BİTERMİY Dİ DİYE DüŞüNüYOR VE VAZGEçİYORDUM. SINIFTAN BİR ARKADAŞIMIZIN DOĞUM GüNüNE DAVETLİYDİK BERABER GİTTİK BAŞKA BİR ARKADAŞIM DANSA KALDIRDI GÖZüNüN İçİNE BAKTIM HAYIR BENİMLE EDECEK DESİN DİYE AMA DEMEDİ HIRSIMDAN DANSA KALKTIM SURATINA BİLE BAKMIYORDUM SONRA GELDİ VE DANSA BİRLİKTE DEVAM ETTİK ONUN KOLLARINDAYDIM GÖZLERİ GÖZLERİMDEYDİ SAATLERCE DANS EDEBİLİRDİM ONUNLA. O AN ONUNDA BENDEN HOŞLANDIĞINI HİSSETTİM AMA NİYE SÖYLEMİYORDU.OKULUMUZ BİTMİŞTİ O üNİVERSİTE SINAVINI KAZANMIŞTI. BEN KAZANAMAMIŞTIM BİRBİRİMİZE çOK UZAKTIK ONUN İçİN YANIP TUTUŞUYORDUM AMA SADECE ARKADAŞTIK.ONSUZ GüNLER GEçMİYORDU.MEKTUPLAŞIYORDUK BENDE BİR İŞ BULUP çALIŞMAYA BAŞLADIM.FARKLI ARKADAŞLAR EDİNMİŞTİK BİRBİRİMİZE BULUNDUĞUMUZ ORTAMLARI YENİ ARKADAŞLARIMIZI ANLATIYORDUK.Bİ MEKTUBUNDA YENİ BİR KIZ ARKADAŞINDAN BAHSEDİYORDU MEKTUPU OKURKEN YüREĞİM ACIYOR GÖZLERİMDEN YAŞLAR SüZüLüYORDU AMA ELİMDEN HİçBİRŞEY GELMİYORDU . DEMEK Kİ O BENİM GİBİ SEVMEMİŞTİ BENİ NİHAYET OKULLAR TATİL OLMUŞTU AMA O DAHA GELMEMİŞTİ ACABA NE OLMUŞTU. SABAH UYANDIM CAMDAN BAKTIĞIMDA KARŞIMDAYDI KAç AY SONRA NİHAYET GÖRMüŞTüM ONU. KIZGINDIM ONA HEMDE DELİ GİBİ AŞIK . DIŞARI çIKTIK SAHİLE GİTTİK BİRBİRİMİZE ANLATACAK O KADAR çOK ŞEY VARDI Kİ BEN HEP UYDURUYORDUM ERKEKLERİN PEŞİMDEN KOŞTUĞUNU ERKEK ARKADAŞIM OLDUĞUNU FALAN SüREKLİ KONUŞUYORDUM Hİç BEKLEMEDİĞİM Bİ ANDA ELİMİ TUTTU BENİ DİNLERMİSİN DEDİ NE YAPACAĞIMI ŞAŞIRDIM SENSİZ OLMUYOR DEDİ KİMSE SENİN YERİNİ DOLDURAMIYOR SENİ SEVİYORUM DEDİ 2 SENEDİR YANIP TUTUŞDUĞUM DELİ GİBİ SEVDİĞİM BANA BENİ SEVDİĞİNİ SÖYLüYORDU KEKELİYEREK BENDE SENİ SEVİYORUM HEMDE İLK GÖRDüĞüMDEN BERİ DEDİM İKİ SENEDİR BİRBİRİMİZ İçİN AYNI DUYGULARI BESLİYORMUŞ BİRBİRİMİZE ACI çEKTİRİYORMUŞUZ SAATLERCE ELELE OTURDUK SAHİLDE O ARTIK BENİM SEVGİLİMDİ üç AY BOYUNCA HERGüN BULUŞUP SAATLERCE BERABER VAKİT GEçİRDİK İSTEMESEK TE AYRILMAK ZORUNDAYDIK YİNE UZAKTIK BİRBİRİMİZDEN AMA ARTIK FARKLIYDI O SEVGİLİMDİ.HERGüN MEKTUP YAZIYORDUK BİRBİRİMİZE AŞKIMIZI DİLE GETİRİYORDUK 3 SENE BÖYLE GEçTİ ARTIK MEZUN OLMUŞTU BİRLİKTELİĞİMİZİ AİLELERE AçIKLADIK ONLAR ZATEN DURUMUMUZUN FARKINDALARDI . KABUL ETTİLER NİŞANLANDIK .1 SENE NİŞANLI KALDIK TüM HAZIRLIKLARIMIZ BİTMİŞTİ TAM ANLAMIYLA ONUN OLACAKTIM ONUN KARISI 6 SENENİN SONUNDA MUTLULUK KUCAKLAYACAKTI BENİ ÖYLE YAKIŞMIŞTI Kİ DAMATLIK O NA . YEŞİL GÖZLERİ HER BAKTIĞIMDA BüYüLüYORDU BENİ NİHAYET EVLENDİK BALAYINA çIKTIK HERŞEY RüYA GİBİYDİ BALAYIMIZDA BİTMİŞTİ EVE DÖNüYORDUK ARABAYI O KULLANIYORDU BEN ARKA KOLTUKTA UZANIYORDUM GÖZLERİMİ AçTIĞIMDA FARKLI BİR YERDEYDİM MELİH YOKTU CANIM ACIYORDU NE OLDU DİYE SORDUM Bİ KAZA GEçİRMİŞİZ MELİH çOK AĞIR YARALI YOĞUN BAKIMDAYDI BENİM SADECE UFAK TEFEK YARALARIM VARDI TAM 40 GüN YOĞUM BAKIMDA KALDI HAYATLA MüCADELESİNİ KAYBETTİ ARTIK BENDE YAŞAYAMAZDIM BENDE ÖLMELİYDİM AMA BANA Bİ EMANET BIRAKMIŞTI. EMANETİNİ NE OLURSA OLSUN KORUMALIYDIM . KIZIMIZ ŞİMDİ 7 YAŞINDA TüM SEVGİMİ ONA VERDİM AMA MELİHSİZ HAYAT çEKİLMİYOR NE çOK SEVMİŞİM ONU OYSA TüM DüNYAM OYMUŞ BENİM
------
Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe ,delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yanyana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı ask beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri burda bulusur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus dan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bi mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı. Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe nin esarpını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe siz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus un cansız vucudu yerdeydi ve elinde Tispe nin düsürdüğü eşarpını tutuyordu. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı. Ama esarpı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmisti. Ve onun öldüğünü düşünen Piremus askı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünnmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı. Birden vücudu Piremusun bendeninin üstüne yığıldı. O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzlestirmek istediler ve bu ciftin üstünde duran agacı bunların askına adadılar. Piremusun kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaslarını ise ağacın yapraklarına verdiler. O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispenin gözyasları) temizler.. Bilirmisiniz dut agacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz..




Yağmurlu bir kış günü idi. Gece geç saatlere kadar ders çalışıyordum. Tek hedefim doktor olmak ve anneme bakmak. Evi geçindireceğim diye kendini yıpratan babama yardımcı olmak, kardeşlerimi okutabilmekti. O gün okula geç kalmıştım. Koşar adımlarla gidiyordum okula. Altı delinmiş ayakkabılarımın içindeki suları serpe serpe koşuyordum.
Beklide kötü bir şeyler olacağını anlamıştım da bir an evvel duymak için bu kadar hızlıydım. İçeri girdim geç kaldığım için öğretmenimden özür diledim ve yerime oturdum. İçimde hep o anlamsız sıkıntı vardı. Evet bir şeyler olacaktı anlayabiliyordum bunu. Birden kapı açıldı ve içeri giren okul müdürümüz Seyfi beydi. Benim ismimi söylediğinde bacaklarım titremeye başladı ve “ buyurun öğretmenim “ dedim. Ve beni odasına çağırdı. İçimden acil olmasa beni dersten almazdı diye düşünüyordum. Ben bu okulda yardımsever bir insanın bana sağladığı bir bursla okuyordum. Okul aidatlarımı o yardımsever amca veriyordu. Ama 3 ay aidatların aksadığını söyleyen okul müdürü 1 hafta içinde parayı ödeyemezsem artık okula devam edemeyeceğimi söyledi. Ağladım … müdürümüz sende bir devlet okulunda okursun artık zaten çok bile okudun bu okulda senin yerin burası değildi. Buraya gelmen başlı başına bir hataydı dedi. Ve beni aşağılayan sözlerine devam edercesine hakaretlerini yağdırdı. Aslında o muhterem beyin hatırı olmasa senin gibi bir sünepeyi okula bile almazdım bırak okulu yanından bile geçirmezdim dedi. Çok hırslanmıştım. Ve hiç utanmadım fakir olmaktan.. gururla başımı kaldırdım ve bir gün bu söylediklerinize pişman olacaksınız dedim. Ve ayrıldım oradan arkadaşlarımın meraklı gözleri altında çantamı toparladım ve adete vedalaşırcasına baktım son kez yüzlerine …
Sonra eve geldim. ağlayarak odama geçtim. Annem yanıma geldi ve ısrarla ne olduğunu sordu. Bende bütün olanları en ince detayına kadar anlattım anneme. Aneminde buğulandı gözleri. “akşam baban gelince aratırız Remzi amcanı konuşuruz “ diyebildi sadece ne bir teselli edebildi ne de başını kaldırıp kızım diye sarılabildi. Gururluydu anam tıpkı babam gibi o da gururluydu.
Akşam oldu. Akşama kadar hiç çıkmamıştım odamdan annem babama olanları anlatmış. Babam yanıma geldi. “Gel Remzi amcanı bir arayalım “ dedi. Tamam deyip boynuna atladım. Remzi amcanın ev telefonunu aradık benden 8 yaş büyük olan oğlu açtı telefonu. Babam Remzi beyi istedi ama çocuk babasının öldüğünü söyledi. Babamın sesi değişmiş , gözleri buğulanmış ve yüzü sapsarı olmuştu. “başınız sağ olsun “ diyebilmişti sadece. Aradan 1 hafta geçti. Ben okula gitmemiştim 1 hafta boyunca o ağır hakaretlerden sonra parayı ona vermeden giremezdim artık o okula. Babama yalvardım. Oğluna git dedim bir şey yap baba dedim. Yüzünü yere eğerek “nasıl olur ki kızım dedi. “Baba bende gelirim gerekirse yalvarırım “ dedim. Babam artık ısrarlarıma dayanamayarak utana sıkıla Remzi amca’nın evine gittik. Kapıyı babamın telefonda konuştuğu oğlu açtı zaten 2 tane de çocuğu vardı. Biri kız diğeri oğlan. Kızı evlenmişti zamanında bizde düğününe gitmiştik hayal meyal hatırlıyorum. Neyse babam oğluna konuyu açtı. “Siz burs vermeye devam edecek misiniz?” dedi. Oğlu gerilerek oturduğu koltuğundan adeta alay edercesine “tabiî ki de hayır!” dedi. Ben ağlayarak uzaklaşmaya çalıştım. Babam arkamdan koşarak geldi yanıma. “kızım senide bir devlet okuluna yazdırırız sende orda okursun. Yeni öğretmenlerin arkadaşların olur “ dedi. Bende “baba ben yeni okul yeni arkadaş istemiyorum ben kendi okulumu istiyorum “ dedim. Babam “ ne yapıyım kızım “ dedi çaresizce. Bir babanın yerin dibine girdiği anlardan birisi diye düşünüyorum şimdilerde..
Ben de artık devlet okulunda okuyordum. Başlarda pek uyum sağlayamamıştım ama zamanla aşmıştım bu problemi. Öğretmenlerimin gözdesi olmuştum yaptığım başarılarımın sayesinde.. bilgi yarışmalarından dereceler alıyor, çeşitli sınavları 1. olarak tamamlıyor başarılar başarıları kovalıyordu hayatımda .
Liseye geçmiştim artık. Aynı başarıları lisede gösteriyordum. Lise hayatım çok özel anılarımla geçiyordu. Arkadaşlarımla çeşitli etkinlikler yapıyor boş zamanlarımı da sinemaya, tiyatroya ayırıyordum. Aynı zamanda da ÖSS sınavı için çok çalışıyordum. Gece gündüz demiyordum. Bulduğum her fırsatta ders çalışıyordum. Artık ailemin gurur kaynağı olmuştum. Öğretmenlerim evimize kaç kere tebrik etmeye gelmişlerdi. Ve liseyi birincilikle bitirdim. ÜNİVERSİTE SINAVINA GİRDİM…
Ve o büyük an gelmiş çatmıştı üniversiteyi kazanmıştım. Tıp fakültesini hayalimi kazanmıştım. Aile de bir düğün bayram havası oldu. Babam herkese “biliyor musunuz benim kızım doktor olacak “diyor ve koltukları kabarıyordu. Annem “kızım tüylerim havaya kalktı bu nasıl bir duygudur ALLAH’ ım “ diyordu.
Ve üniversite yılları. İlk aşkı tattığım anlar. Daha önce tatmadığım duyguları tatmaya başladım. Ama her şeyi dozunda bırakarak. Karşıma hayatımın erkeği diyebileceğim birisi çıkmamıştı henüz. Üniversitede lise ve ilkokul gibi başarılı geçiyordu. 6 yılı bitirmiştim.
EVET !! Başarılı bir doktor olmuş adımı dünyaya duyurmuştum. Bu arada ailemi de ihmal etmiyor. Büyük fedakarlıklarla beni okutan babama yardım ediyordum maddi ve manevi her konuda. Kardeşlerimi de çok güzel şartlarda okutuyordum. Onlarda benim gibi başarıdan başarıya gidiyorlardı.
Bir gün bir trafik kazası vakasıyla bir hasta geldi. Hastanın formunu doldururken ad-soy ad bölümü dikkatimi çekmişti. Bu yıllar önce bana burs veren rahmetli REMZİ amca’nın oğluydu. Babası ölünce benim için gerekli olan bursu sağlamamıştı üstelik bir de benimle dalga geçmişti. Ama onun ödeyeceği miktar öyle büyük bir miktarda değildi. Yani o kadar zenginlerdi ki benim okul taksitim için ödemiş oldukları parayla ayakkabı bile almazlardı. Ben onun yüzünden okula hiç gidemeyebilirdim. Uyum problemi yaşayıp derslerime adapte olamayıp başarı şansım düşebilirdi. Hayatım da onun yüzünden birçok şey değişebilirdi. Çünkü o an babam okumam için ısrar etmeseydi okulu bırakmayı planlıyordum. Ve artık hayatımı alt üst etmek için zemin hazırlayan o adam benim ellerimdeydi. Ona yardım edip etmeme konusunda hiç yorum bile yapmadım. Tekrar doktor olduğumu hatırladım. Etmiş olduğum Hipokrat yeminini içimde tekrarladım ve kinimi, hırsımı kapı dışarı edip. Bütün olanları birkaç saniyeliğine olsun unutup ilk müdahalemi yapıp onu hayata döndürdüm.
İşte ilk gözlerini açışıydı. Tekrar kontrol etmek için yanına gittim. Gözleri masmaviydi. Bana öyle içten öyle güzel bakıyordu ki sanki yıllardır onu tanıyormuşum gibi oldum. İfadelerim zorlaştı, mimiklerim benden habersizce hareket etmeye başladı. Ellerim benden habersiz ellerini buldu , gözlerim gözlerinin içinde kayboldu. Sımsıcaktı elleri… sanki ilk dokunuşum değil di ellerine sanki yılladır gözlerim gözlerindeymiş gibi hissettim o an. Ama nasıl olurdu bu. Nasıl benim fakirliğimle zamanında dalga geçen bir adama karşı böyle hissedebilirdim. Aman ALLAH’ ım aşık mı oluyordum yoksa? Nerdeyse kaza yaptı diye sevinmeye başlayacaktım. Kelimelerin bile kifayetsiz olduğu anlardan birisiydi iş de bu yaşadıklarım bir an toparlandım kendime geldim. Ondan uzaklaşmaya çalıştım ama elim kapının koluna bir türlü uzanmıyordu. O odadan çıkmayı başardım. Suçlu gibi hissettim kendimi bir an sanki hatalıydım. Yolunda gitmeyen bazı şeyler vardı sanki. Ama olmadı olamadı. Kendimi yine onun odasında buldum. Bana “adın ne senin” dedi. Bende biraz şaşırmış bir biraz heyecanlanmış ve titrek bir sesle “Zeynep ya sen?” dedim. Bende “ Ali ” dedi. Ve sonra ikimizde sustuk. Artık gözlerimizin konuşma zamanıydı. Ne oluyordu ne yapıyordum ben. Tam kapıya yöneldiğim o an bana “bir saniye bakar mısın Zeynep ?” dedi. “Buyurun bir sorun mu var ALİ BEY “ dedim aramızdaki mesafe anlaşılsın diye. Ama o inatla bana “Zeynep seninle bir şey konuşabilir miyim eğer istersen tabi” dedi. Kalbime hakim olamıyordum sanki benden önce gidip kalbinin üstüne koyacaktı kendini. Kalp ritimleri duyacak diye çok korktum. Ve “tabi ALİ BEY söyleyebilirsiniz” dedim. İş de her şey o an bitecekti. “ben senden çok hoşlandım Zeynep yıldırım aşkı derler ya hani. Hani ilk görüşte aşk derler ya. Ben öyle süslü laflardan anlamam hiç. Seviyorsam kestirmeden söylerim. Sen bir başka bakıyorsun Zeynep bakışların çok samimi ve içten geliyor eğer sevgime karşılık verirsen bu azap içindeki gönlümü azad edersin “ dedi ve sustu. Sanki bundan uzun yıllar önceki o genç değildi bu karşımda gördüğüm. Bambaşka bir insandı. Ve odadan hiçbir şey söylemeden ayrıldım.
1-2 saat sonra odaya karar vermiş bir şekilde gittim. Ve yıllar önceki o konuyu açacaktım ona.
Yanına gittiğimde çok sevindiğini belli etmeye çalıştı bana. Anlıyordum ancak gerçekten aşık olan bir insanın gözleri bu kadar sıcak bakabilirdi bir insana. Ancak bu kadar güzel gülebilirdi bir insan. Bana “ne karar verdin Zeynep” dedi. Bende ona “sana yıllar önce yaşadığımız bir olayı anlatacağım” dedim. “yaşadığımız bir olay mı senin ve benim olayım mı fakat Zeynep ben hayatım da ilk kez bu hastane de gördüm seni” dedi. Haklıydı da nereden hatırlasın beni. Ben o zaman daha 10 yaşındaydım. Daha çocuktum o ise yeni delikanlılığa adım atmaya başlamış bir gençti. Güldüm ve ona “emin ol benimde seni tanımam zor oldu” dedim. Ve tam bir şey söyleyeceği sırada onu susturdum ve bütün olanları ona anlattım. Hiç şaşırmadı.
“Demek sende beni hatırlamıştın “dedim. O da “hayır “ dedi. “seni gerçekten hatırlamadım ama böyle bir olayın yaşandığını hatırlıyorum” dedi. Bende ona neden böyle bir şey yaptığını sordum. “benim babam karşısındaki insana sırf yardım etmek için değil kendine sosyete de yardımsever dedirtmek için insanlara iyilik yapıyordu” “ ne diyorsun sen o adam melek gibi bir adamdı. Sen onun hakkında nasıl böyle konuşabiliyorsun. Kendini temize çıkarmak için kendi öz babanı kirletiyorsun yazıklar olsun sana” dedim ve ayağa kalkıp kapıya yöneldiğimde bana “dur! Zeynep sana bu olayın böyle olduğunu ispat edersem bana inanır mısın?” dedi.“nasıl ispat edeceksin?” dedim. “sabırlı ol! Seni o ilkokulda ki müdürüne götüreceğim bütün gerçekler onda gizli .”
Okul müdürün yanına giderler. Ali bütün her şeyi müdürede anlatır müdür o eskiden kovduğu küçük kız çocuğunu karşısında görünce şaşırır.. ve olanları anlatır. müdür:Aslında medyada bi ün kazanmak için. Sırf bu adam insanlara yardım ediyo denilsin die yardım ettiğini söyler.
Zeynep diecek söz blamaz kelimeler bile kıfayetsiz kalır..

 
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol